E-ISSN: 2822-6771
Volume : 5 Issue : 3 Year : 2024
Quick Search
COMPREHENSIVE MEDICINE - : 5 (3)
Volume: 5  Issue: 3 - 2013
REVIEW
1.Biomarkers in the Diagnosis of Patent Ductus Arteriosus
İstemi Han Çelik, Ömer Erdeve
doi: 10.5222/JOPP.2013.097  Pages 97 - 101
Preterm bebeklerde duktus arteriozusun kapanmasının gecikmesi morbidite ve mortalite artışına neden olmaktadır. Ekokardiyografi halen hemodinamik anlamlı PDA (haPDA) tanısında altın standart olarak kullanılsa da son yıllarda çeşitli biyokimyasal belirteçler haPDA tanısında kullanılmaya başlamıştır ve umut vaad etmektedir. Bu belirteçler haPDA tanısının dışında tedavi kararı verirken ekokardiyografik bulgulara destek olarak ve tedavi etkinliğinin değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Bu belirteçlerden B-tipi natriüretik peptid (BNP) ve N-terminal pro-BNP en sık çalışılan belirteçler olup haPDA'sı olan prematürelerde plazma ve idrarda yükselirler ve tedavi sonrası normal değerlere gerilerler. Atrial natriüretik peptid ve troponin T daha az sıklıkla kullanılan belirteçlerdir. Son yıllarda endotelin-1 (ET-1), C-terminal pro-ET-1, nötrofil jelatinaz-ilişkili lipokalin ve kalp yağ asidi bağlayıcı protein gibi belirteçler üzerinde çalışılmış ve yararlı oldukları öne sürülmüştür. Sonuç olarak idrar veya plazmada çalışılan bu belirteçlerin haPDA tanı, tedavi kararı ve tedavi yanıtının değerlendirilmesinde yararlı oldukları düşünülmektedir.
Patent ductus arteriosus (PDA) leads to high mobidities and mortality in preterm infants. Echocardiography is still gold standard technique in the diagnosis of hemodinamically significant PDA (hsPDA) but recently biomarkers has been used to diagnose hsPDA. These markers supports echocardiographic findings in treatment decision and treatment efficacy can be evaluated by these markers. B-type natriuretic peptide (BNP) and N-terminal pro-BNP were most studied biomarkers. They increased in plasma and urine of premature infants with hsPDA and decreased after treatment. Atrial natriuretic peptide and troponin T were less used markers. Recently, endothelin-1 (ET-1), C-terminal pro-ET-1, neutrophil gelatinase associated lipocalin (NGAL) and heart fatty acid binding protein (H-FABP) were studied and found useful in diagnose of hsPDA. In conclusion, these markers were thought to be useful in diagnosis, treatment decision and evaluating of treatment efficacy of hsPDA.

2.Spina Bifida
Serhat Şevki Baydın, Hakan Kına, Sevda Baydın, Hüseyin Canaz, Erhan Emel, İbrahim Alataş
doi: 10.5222/JOPP.2013.102  Pages 102 - 104
Vertebral kanalın embriyonel gelişim süreci içinde orta hat arka elemanlarını içeren birleşme defektlerine spina bifida denmektedir. Açık ve kapalı spina bifida olmak üzere iki ana grupta sınıflamak mümkündür. Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber genetik ve çevresel faktörlerin etkileri ile ortaya çıktığı varsayılmaktadır. Bununla beraber Vitamin B9 veya Folik Asidin spina bifida üzerine koruyucu etkisi kanıtlanmıştır. Hastanemizde operasyonu gerçekleştirilen iki spina bifida olgu örnekleri ile beraber, bu patoloji ve yönetimi, literatürler eşliğinde sunulmuştur.
In embryonal development process of the vertebral posterior elements of the midline defects called spina bifida. It may be classified in two main groups as spina bifida occulta and spina bifida aperta or cystica. The exact cause is unknown, but is assumed to occur with the effects of genetic and environmental factors. However, the protective effect of Vitamin B9 or folic acid from spina bifida has been proven. The pathology and management of spina spina bifida is presented with lierature review and examples of two cases operated in our hospital.

3.Measles
Nevin Hatipoğlu, Hüsem Hatipoğlu, Canan Kuzdan, Kamuran Şanlı, Nuri Engerek, Rengin Şiraneci
doi: 10.5222/JOPP.2013.105  Pages 105 - 113
Kızamık sıklıkla çocukluk döneminin bulaşıcı, yaygın bir hastalığıdır. Ciddi sayılabilecek komplikasyonlara yol açabilir. Bunların en önemlisi hastalıktan yıllar sonra ortaya çıkan, dönüşümsüz beyin hasarı yapan panensefalit tablosudur. Etkili bir tedavisi bulunmadığından hastalığın önlenmesinde aşılama önemlidir. Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de kızamık eliminasyonu için büyük çaba gösterilmektedir.
Measles is a very contagious childhood disease recognized all around the world. It can lead to severe complications. The most striking of them is a panencephalitis disorder with irreversible brain damage that emerges years after acute illness. Since there is no effective treatment, vaccination possesses utmost importance for prevention of disease. Great effort has been spent to eliminate measles worldwide as well as in Turkey.

RESEARCH ARTICLE
4.Postpartum Posttraumatic Stress Disorder in Women Delivering Vaginally or by Cesarean Section
Nilgün Güdücü, Başak Özge Kayan, Herman İşçi, Alin Başgül Yiğiter, Ilkkan Dünder
doi: 10.5222/JOPP.2013.114  Pages 114 - 117
AMAÇ: Amaç: Postpartum posttravmatik stres bozukuluğunun (PTSB) doğum yapma yoluyla ilgisini araştırmak

YÖNTEMLER: Yöntem: Postpartum birinci aydan sonra lohusa kontrolü için başvuran hastalara postpartum PTSB'nun tanısında kullanılan 'Post-traumatic stress disorder checklist-civilian version (PTSDC-CV) uygulandı.

BULGULAR: Bulgular: Çalışmaya katılan 25 hasta sezaryan, 25 hasta vajinal yolla doğum yapmıştı. Elektif sezaryanla doğum yapan 1 hastada (%4) pospartum PTSB tespit edildi. Normal doğum yapan hastalarla, sezaryanla doğum yapan hastaların travma puanları arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Travaydan veya acil olarak sezaryana alınan hastalar ile elektif sezaryan yapılan hastaların travma puanları arasında anlamlı fark saptanmadı.

SONUÇ: Sonuç: Doğum yapma yoluyla postpartum PTSB arasında bir ilişki saptamadık. Sağlık çalışanlarının postpartum PTSB olasılığını akılda tutmalarının ve hastalara uygun doğum desteğinin sağlanmasının önemli olduğu kanaatindeyiz.

OBJECTIVE: Objective: To detect the relationship of postpartum posttraumatic stress disorder (PTSD) with the delivery mode.
Results: Twenty-five patients delivered vaginally and 25 patients had cesarean section.
METHODS: Method: Patients presenting for postpartum control 1 month after delivery were asked to fill a questionnaire used in the diagnosis of postpartum PTSD, 'Post-traumatic stress disorder checklist-civilian version (PTSDC-CV)'.

RESULTS: Only 1 patient (4%) delivering with elective cesarean section had postpartum PTSD. There was no statistically significant difference in trauma points of patients delivering vaginally or with cesarean section. Patients delivering with elective or emergency cesarean section had similar trauma points.

CONCLUSION: Conclusions: There was no relationship between postpartum PTSD and delivery mode. The probability of postpartum PTSD should be kept in mind by health-care providers and appropriate support should be provided to women giving birth.


5.Assessment Of Effectivity Of The Four Different Risk Of Malignancy Indices(RMI 1-4) In The Differential Diagnosis Of Endometrioma And Mature Cystic Teratoma
Ali Yavuzcan, Mete Çağlar, Yusuf Üstün, Serdar Dilbaz, İsmail Özdemir, Sıtkı Özbilgeç, Selahattin Kumru
doi: 10.5222/JOPP.2013.118  Pages 118 - 124
AMAÇ: Adneksiyel kitlelerde bening-malign ayrımı için kullanılan Ca125 ve malignite risk indekslerinin(RMI 1, RMI 2, RMI 3 ve RMI 4) endometrioma(OMA) ve matür kistik teratomun preoperatif tanısındaki etkinliğini incelemektir.
YÖNTEMLER: Çalışmamıza adneksiyel kitle ön tanısı bulunan 83 hasta dahil edilmiştir.
BULGULAR: Ca125 düzeyi,RMI 1,RMI 2,RMI 3 ve RMI 4 değerleri OMA’nın preoperatif tespitinde istatistiksel olarak anlamlı düzeyde öngörü gücüne sahiptir(p=0,001; p=0,002; p=0,002; p=0,001 ve p=0,019 sırasıyla). Ca125 düzeyi ve tüm RMI 1-4 değerleri için %95 güvenlik aralığında(%95 CI) eğri altındaki kalan alan(AUC) anlamlı bulunmuştur. İstatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde RMI 1 için cut off değeri 46 olarak hesaplanmıştır. RMI 1,OMA ayırıcı tanısında %78,6 duyarlılık; % 76,8 özgüllük; % 40,7 pozitif kestirim gücü(PPV) ve % 94,6 negatif kestirim gücü(NPV) ile en başarılı indeks olarak saptanmıştır. OMA ayırıcı tanısında Ca125 için 18,5 iu/ml cut off değerinde; %78,6 duyarlılık; % 71,0 özgüllük; % 35,5 PPV; % 94,2 NPV tespit edilmiştir. Ca125, RMI 1, RMI 2, RMI 3 ve RMI 4 değerlerinin matür kistik teratomun ayırıcı tanısında ve pozitif/negatif ayrımı yapmada istatistiksel olarak anlamlı etkisi saptanmamıştır(p=0,386; p=0,708; p=0,626; p=0,786 ve p=0,203 sırasıyla).
SONUÇ: Çalışmamıza göre RMI 1 ve 3 ölçekleri OMA’nın preoperatif klinik tanısında Ca125’e göre daha etkin bulunsa da rutin tanı ve takipte güvenle kullanılabilmesi için daha kapsamlı çalışmalar gerekmektedir. Subjektif ve tecrübe bağımlı bir yöntem olmasına rağmen USG’de patern tanıma metodu matür kisitk teratom ve OMA’nın preoperatif tanısında halen en etkin seçenek olarak gözükmektedir.
OBJECTIVE: To examine the effectiveness of malignancy risk indices(RMI 1, RMI 2, RMI 3, and RMI 4) and Ca125 used for the detection of endometrioma(OMA) and mature cystic teratoma.
METHODS: Eighty-three patients with the diagnosis of adnexal masses were included in the study.
RESULTS: Ca125 level, RMI 1, RMI 2, RMI 3, and RMI 4 values have statistically significant predictive power of OMA(p = 0.001 and p = 0.002, p = 0.002, p = 0.001 and p = 0.019, respectively, ). The area under the curve(AUC) for Ca125 level and all RMI 1-4 values was significant with 95% confidence interval. The RMI 1 index was found to be the most successful for detection of OMA. RMI 1 with a cut-off of 46 had 78% sensitivity, 76.8% specificity, 40.7% positive predictive power (PPV) and negative predictive power(NPV) of 94.6%. Ca125 with a cut-off of 18.5 iu / ml, had 78% sensitivity, 71.0% specificity, 35.5% PPV, 94.2% NPV for detection of OMA. Ca125, RMI 1, RMI 2, RMI 3, and RMI 4 values had not a statistically significant predictive power of the differential diagnosis of mature cystic teratoma, and making a positive / negative distinction(p = 0.386 and p = 0.708, p = 0.626, p = 0.786 and p = 0.203, respectively).
CONCLUSION: According to our study, although RMI 1 and 3 scales were found to be more effective than Ca125 in preoperative clinical diagnosis of OMA, more comprehensive studies are required in order to be used RMI 1 and 3 safely. While the method of pattern recognition is subjective and dependent on the experience, USG is still seems to be the most effective technique in the preoperative diagnosis of mature cystic teratoma and OMA

6.The Investigation Of The Patients With Neural Tube Defects In Düzce Province
Ali Yavuzcan, Seren Topuz, Mete Çağlar, Serdar Dilbaz, Yusuf Üstün, Selahattin Kumru
doi: 10.5222/JOPP.2013.125  Pages 125 - 130
AMAÇ: Nöral tüp defektleri(NTD) embriyoda nöral tüpün kapanmasındaki hatalar sonucu oluşmaktadır. Tüm dünyada NTD’ lerin bütün formlarının insidansı 1000 canlı doğumda 1,4-2 arasındadır. Çalışmamızda NTD etyolojisinde etkili olan faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Mayıs 2010 ila Mayıs 2013 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı'nda yaşamla bağdaşmayan NTD bulunması nedeniyle terminasyon yapılan hastalar ve Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı'nda NTD tanısıyla tedavi verilen hastalar bu çalışmaya dahil edilmiştir. Kontrol grubu olarak Düzce İlinde sağlıklı tek canlı bebek doğumu gerçekleşen hastalar alınmıştır. Çalışma grubunda 30 ve kontrol grubu da 30 hasta olarak belirlenmiştir. Her iki grup arasında yaş,prekonsepsiyonel/konsepsiyonel dönemdeki folik asit replasmanı, önceki gebelikte NTD öyküsü, meslek, eş mesleği,maternal eğitim düzeyi, kronik hastalık öyküsü, sigara/alkol kullanımı, prekonsepsiyonel dönem ile gestasyonel vücut kitle indeksi(VKİ) değerleri arasındaki fark karşılaştırılmıştır.
BULGULAR: NTD riskine karşı gebelikte verilen folik asit desteği önemli bir koruyucu etken olarak saptanmıştır(p=0,018). Annenin eğitim düzeyinin artması ve babanın mesleği de NTD riskinde etkili olan diğer faktörlerdir (p= 0,012 ve p=0,017).
SONUÇ: Ülkemizde NTD riskini etkileyen faktörlerin daha net ortaya konabilmesi için geniş kapsamlı ve randomize olarak yapılmış yeni çalışmalara gerek duyulmaktadır.
OBJECTIVE: Neural tube defect (NTD) is the result of the errors of neural tube closure in an embryo. All over the world the incidence of all forms of NTDs is between 1.4 to 2 per 1000 live births. We aimed to evaluate the factors that influence the etiology of NTD in our study.
METHODS: The patients undergoing termination of NTDs incompatible with life in Düzce University,Department of Obstetrics and Gynecology and treated with the diagnosis of NTDs in Duzce University, Department of Pediatrics between May 2010 to May 2013 were included in this study. The patients who gave birth one healthy live baby in Düzce province were considered as control group. The study group was consisted of 30 patients, and the control group consisted of 30 patients. Maternal age,folic acid supplementation during preconception period or first trimester, having a history of a previous NTD-affected pregnancy, occupation, spouse's profession, having a chronic disease, smoking, alcohol use, and difference of body mass index between the gestational and preconception period were compared.
RESULTS: A protective effect of the folic acid supplementation during pregnancy against the development of neural tube defects (NTDs),was found in our study (p=0,018). The level of education of mother and father's profession were the other factors affecting the risk of NTD(p= 0,012 and p=0,017).
CONCLUSION: Randomized and controlled studies on larger patient populations are needed in order to unravel the underlying aetiology of NTDs in our county.

7.Should Children with Minor Head Injury Routinely Have CT Scan ?
Ali Er, Canan Akman, İbrahim Alataş, Hiclal Burçin Ünlü, Işın Ceylan, Cem Gün, Huseyin Canaz
doi: 10.5222/JOPP.2013.131  Pages 131 - 135
AMAÇ: Minör kafa travması acil servise çocukların en sık başvurma nedenlerindendir. Bilgisayarlı tomografi (BT) çocuklarda travmatik beyin yaralanması yönetiminde sık kullanılır. Bu çalışmanın amacı minör kafa travmasında BT yararlılığını sunmaktı.
YÖNTEMLER: Minör kafa travması [Glaskow koma skalası (GCS) skoru 14-15] ile hastanemiz acil servisine başvurup bilgisayarlı beyin tomografisi yapılan çocuklar retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalar yaş gruplarına, travma nedenlerine, acil servise başvuru sırasındaki belirti ve bulgulara, radyolojik inceleme sonuçlarına göre değerlendirildi. Anormal görüntüleme sonuçları kafatasında kırık, epidural kanama, subdural kanama, subaraknoidal kanama ve parankimal kanama olarak tanımlandı.
BULGULAR: Üç yüz on dört hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmamız %63.4 (n=199) erkek, % 36.6 (n=115) kız hastadan oluşmaktaydı. On dokuz hastada (%6) patolojik BT bulguları mevcut olup ( 11 kafatasında kırık, 1 epidural kanama, 2 subdural kanama, 3 subaraknoidal kanama, 2 parankimal kanama) hiçbirisine cerrahi tedavi gerekmedi.
SONUÇ: Minör kafa travmalı çocukları yönetmenin en iyi yolu hala tartışmalıdır. GCS skoru 14-15 olan ve normal BT inceleme sonuçlarına sahip minör kafa travmalı çocuklarda sonraki nöroradyolojik incelemelerde travmatik bulgu riski çok düşük olup cerrahi gereklilik oranı da düşüktür. Bizim sonuçlarımız minör kafa travmasının her zaman BT gerektirmediğini önermektedir. Çocuklardaki BT taramanın oluşturduğu radyasyon riskleri ile yararları dengeli olmalıdır.
OBJECTIVE: Minor head injury is a common reason for admission of children in emergency department. Computed tomography (CT) are frequently used in managing traumatic brain injuries in children. The aim of this study was to present CT usefulness of minor head injury.
METHODS: We retrospectively reviewed head CT examinations of children admitted with minor head injury, defined by initial Glasgow Coma Scale (GCS) scores of 14-15, in the emergency department of our hospital. Patients were examinated according to age groups, mechanism of injury, symptoms and physical examination findings at first evaluation, radiological investigation results. An abnormal imaging study result was defined by skull fracture, epidural hemorrhage, subdural hemorrhage, subaracnoidal hemorrhage and parenchymal hemorrhage.
RESULTS: Three hundred and fourteen patients were enrolled in the study. Study population consisted of 199 (63.4%) boys and 115 (36.6%) girls. Nineteen patients (6%) had pathological CT findings (skull fracture 11, epidural hemorrhage 1, subdural hemorrhage 2, subaracnoidal hemorrhage 3, parenchymal hemorrhage 2 ) none of them required any neurosurgical intervention.
CONCLUSION: The best way to manage children with minor head trauma is still matter of debate. Children with blunt head trauma and initial GCS scores of 14 or 15 and normal CT scan results are at very low risk for subsequent traumatic findings on neuroimaging and extremely low risk of needing neurosurgical intervention. Our results suggest that minor head trauma does not always require CT. The radiation risks posed by CT scanning in children must be balanced by the benefits.

8.Evaluation of 10-Year Screening Test Results in Blood Donors Consulted To Our Blood Center
Kamuran Şanlı, Nagehan Didem Sarı, Nevin Hatipoğlu
doi: 10.5222/JOPP.2013.136  Pages 136 - 141
AMAÇ: Güvenli kanın temini hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle donör kanlarında transfüzyonla bulaşan Hepatit B virüsü(HBV), Hepatit C Virüsü (HCV), İnsan İmmun Yetmezlik Virüsü (HIV) ve sifiliz etkeni taramaları yapılmaktadır. Bu çalışmada 2003- 2012 yılları arasında kan merkezimize başvuran donörlerin tarama test sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmesi ve seropozitiflik oranlarının yıllar içindeki değişiminin incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: : Belirtilen dönemde yaşları 18-60 arasında değişen donörlerin kanlarında HBV, HCV, HIV ve RPR serolojileri değerlendirilmiş, seropozitifliklerin yıllara göre dağılımı yapılmıştır.
BULGULAR: Tarama testi yapılan 51 120 donörün 1038’inde (%2.03) HBsAg pozitifliği, 225(% 0.44) donörde Anti HCV pozitifliği,VDRL/TPHA 154(%0.33) ve anti HIV pozitifliği 33(%0.06) tespit edilmiş, Anti HIV pozitif bulunan hastanın hiç birinde Western Blotla (WB) pozitif sonuçlanan olmamıştır.2003’den günümüze gelinliğinde HBsAg pozitiflik oranları belirgin olarak azalırken,bu düşüş diğer tarama testlerinde bu kadar belirgin gözlenememiştir.
SONUÇ: Donörler arasında HBsAg ve anti HCV pozitiflikleri günümüze gelindikçe azaldığı ve azalmanın istatistiksel olarak anlamlı olduğu gözlenmiştir. Tarama testlerinin seropozitiflik değerlerinin düşük tespit edilmesine rağmen enfeksiyon riski halen devam etmektedir.
OBJECTIVE: The safety of blood is crucial importance.For this reason, donor bloods are screened for the presence of hepatitis B virus (HBV), hepatitis C virus (HCV),human immunodeficiency virus (HIV), and syphilis.In this study, results of the donor screening tests through the years 2003 and 2012 were avaluated retrospectively to assess the varations in seropositivity rates over years.

METHODS: Tests results were evaluated for donors who were age 18-60 years,HBsAg, AntiHCV antibody, Anti HIV 1-2 antibody and RPR were performed and the variablty in the years were detected.
RESULTS: Evaluation of the test results of 51 120 donors revaled that 1038 (2.08 %) donors were HBsAg positive,225 (0.44%) were anti HCV positive, and 154 (0.33%) were RPR positive,33(0.06%) anti HIV positive but non of them comfirmed by WB.Seropositivity rates of HBs Ag decreased significantly through 2003 then today but this decreased rate could not seen the other screening tests.
CONCLUSION: Seropositivity rates of HBsAg and anti HCV in blood donors decreased significantly through years.Although these results indicated low seropositivity of infectious disease but is stil rule out the possibility of infection.

CASE REPORT
9.Hymen Imperforatus: A Rare Cause of Acute Urinary Retention
Ceyhan Şahin, Nesrin Özkan, Semih Lütfi Mirapoğlu, Ruhan Özer, Şirin Güven, Ebru Şahin
doi: 10.5222/JOPP.2013.142  Pages 142 - 144
İmperfore himen müllerian sisteminin tamamlanmamış kanalizasyonunudan meydana gelen nadir bir konjenital anomalidir ve genellikle menstrual siklusa kadar asemptomatik kalır. Acil servise kız çocuklarında nadir görülen akut idrar retansiyonu ile başvuran ve inceleme sonrası imperfore himen tanısı alan 15 yaşındaki olguyu sunduk. Bu sunuda imperfore himen tanısı ve tedavisini literatür eşliğinde tartıştık.
Hymen imperforatus is a rare congenital anomaly due to the incomplete canalization of the Mullerian system and it’s usually remains asymptomatic until the menstrual cycle. We presented a 15-year-old girl who refer the emergency department with acute urinary retantion which is rarely seen in girls and diagnosed imperforate hymen after examination. In this report, we discuss the diagnosis and treatment of the imperforate hymen with a review of the literature.

10.Bilateral Femoral Fractures in the Neonate with Jarcho-Levin Syndrome
Alper Çıraklı, Murat Erdoğan, Sevgi Çıraklı, Hicabi Sezgin, Fatma Çakmak Çelik, Canan Aygün
doi: 10.5222/JOPP.2013.145  Pages 145 - 147
Yenidoğan döneminde doğum travmaları içerisinde femur kırığı nadir, bilateral femur kırığı ise daha nadirdir. Doğum travması gelişimi açısından risk faktörleri; bebeğe, anneye ve doğuma ait faktörler olarak gruplanabilir. Olgumuzun femur kırığı açısından var olan risk faktörleri; ayak prezentasyonu, annenin multipar ve bebeğin Jarcho-Levin sendromlu olmasıydı. Jarcho-Levin sendromu spondilokostal ve spondilotorasik dizostozis olarak adlandırılan iki alt tipi olan vertebra ve kosta anomalilerinin görüldüğü yaşamla bağdaşmayan bir sendromdur. Meningomiyelosel mevcut olan olgu yan yatar pozisyonu nedeniyle her iki alt ekstremitesine sabit ve nötral pozisyon verilerek takip edildi. İzleminin 1. ayında direkt radyografide kaynama gözlendi. Yazımızda bilateral femur kırığı olan Jarcho-Levin sendromu tanılı yenidoğan olgusu risk faktörlerini içermesi ve nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur.
While femur fracture due to the birth trauma in the neonatal period is rare, bilateral femur fractures is relatively rare. Risk factors for the development of birth trauma to the baby can be grouped belonging to the mother and birth. In our case the existing risk factors for fractures of the femur are foot presentation, multiparous mother and Jarcho-Levin syndrome in the the baby. Jarcho-Levin syndrome has two subtypes called spondylothoracic and spondylocostal with vertebral and costal abnormalities which is incompatible with life. Lateral decubitus position in patients with meningomyelocele due to the existing fixed and neutral position giving both lower limbs were followed. 1 month after in the follow-up period, we have observed radiographic union in the direct graphy. In this article, Jarcho-Levin syndrome diagnosed with bilateral femur fractures including the risk factors in neonatal period was presented because of its rarity.