E-ISSN: 2822-6771
Volume : 2 Issue : 3 Year : 2024
Quick Search
COMPREHENSIVE MEDICINE - : 2 (3)
Volume: 2  Issue: 3 - 2010
REVIEW
1.A Closer Look At Kawasaki Disease
Nuray Aktay Ayaz, Gönül Aydoğan
Pages 101 - 106
Gelişmiş ülkelerde, en sık görülen kazanılmış kalp hastalığı olarak akut romatizmal ateşin yerini alan Kawasaki Hastalığı, küçük-orta çaplı arterleri, özellikle de koroner arterleri tutan çocukluk çağının akut multisistemik vaskülitidir. Koroner arter ektazisi ve anevrizması KH olgularının %15-25’inde saptanmaktadır. Akut dönemde intravenöz immünglobulin (IVIG) ve aspirin tedavileri ile bu risk 1/4 oranında azalmıştır. Etiyolojisi halen aydınlatılamamış olmasına karşın, damar duvarı ve miyokard patolojileri ve ileri dönem komplikasyonlar ile ilgili bilgiler sürekli artmaktadır. Genetik yatkınlık ve olası enfeksiyon etiyolojileri ile ilgili çalışmalara da devam edilmektedir. Bu çalışmalar ışığında hastalığın takibi ve prognozuna yönelik yaklaşımlar da değişebilecektir.
Kawasaki disease is taking the place of acute rheumatic fever as the leading cause of acquired heart disease in developed countries and it affects the coronary arteries and the other small-medium sized arteries. Coronary ectasia and aneurysm are seen in 15-25% of the cases, but the percentage declined with intraveneous immunoglobulin treatment by ¼. Its etiology has not been obvious now but, the knowledge about the pathology of coronary vessels and myocardium and probable complications are increasing continiously. Studies about the genetic tendencies and the infectious etiologies are ongoing. By the help of these studies the approach to the patient and follow-up might change in the future.

RESEARCH ARTICLE
2.Demographic distribution of all neonates born in our unit in a year, mortality and morbidity results
Sultan Kavuncuoğlu, Emel Altuncu, Mehmet Gökhan Ramoğlu, Esin Aldemir, Mehmet Kesikminare, Diğdem Bezen, Sibel Özbek
Pages 106 - 115
AMAÇ: Bu çalışmada amacımız bir yıl içinde doğan bebekleri prospektif olarak inceleyerek; demografik özellikleri, doğum ağırlığı ve intrauterin büyüme özelliklerine göre dağılımlarını, doğumu takiben gelişen sorunları, hastaneye yatış nedenleri ve oranları, konjenital anomali, erken enfeksiyon, solunum problemleri başta olmak üzere önemli morbiditeleri araştırmak, mortalite ve nedenlerini irdelemekti.
YÖNTEMLER: Ocak-Aralık 2004 tarihinde hastanemizde doğan canlı doğumlar prospektif olarak incelendi. Demografik özellikleri yanında morbidite ve mortalite ile ilgili özellikler incelendi. Term ve preterm bebekler bu özellikler yönünden karşılaştrıldı.
BULGULAR: 01.01.-31.12.2004 tarihleri arasında 20797 doğumda 20870 canlı, 364 ölü olmak üzere toplam 21234 bebek doğurtuldu. 20807 canlı bebeğin %9’ u düşük doğum ağırlıklı bebek olup, % 5.4’ü preterm, % 6.3’ü gebelik haftasına göre küçük bulundu. Doğumhane ve doğum sonrası izlemde bebeklerin % 18’i çeşitli nedenlerle incelendi, term bebeklerin % 13’ü, pretermlerin % 97’si tetkik ve/veya tedaviye gereksinim duydu. Pretermlerin % 72’ si, termlerin % 4’ ü yatırıldı. Pretermlerin DDA ve prematurelik dışında en sık izlendiği tanılar hipoglisemi, erken membran rüptürü ve solunum sıkıntısıydı. Term bebeklerin en sık izlendiği tanılar ise DDA, solunum sıkıntısı, hipoglisemi ve konjenital anomaliydi. Erken sepsis hızı tüm doğumlarda % 0.4; yatırılan hastalarda % 5 idi.Tüm doğanlarda konjenital anomali sıklığı % 4.7 bulundu. Tüm bebeklerin %0.44’ü izlem sırasında eksitus oldu.
SONUÇ: Hem preterm hemde term bebeklerde en önemli yatış nedeni solunum problemleriydi. Ünitemizin tüm canlı doğumlarda erken sepsis sıklığı % 0.4, yatırılan hastalarda ise % 5 olarak bulundu. Konjenital anomali sıklığı %4.7 olup, sonuçlarımız gelişmiş merkezlere benzerdi.
OBJECTIVE: We evaluated prospectively all neonates born in a year according to their demographic properties, birthweight and their distribution according to their intrauterine growth properties, and search for important mortalities and morbidities including postnatal problems, hospitalization reasons-ratios, congenital anomalies, early infection and respiratory problems.
METHODS: All live births in our hospital between 01.01.2004-31.12.2004 were evaluated prospectively. Besides demographic properties, properties of mortality and morbidity were also evaluated. Term and preterm babies were compared in means of these properties.
RESULTS: Between 01.01.2004 -31.12.2004, from 20797 births, 20870 alive and 364 stillbirths were born. 9% of those 20807 births were low birthweight, 5.4% was preterm and 6.3% were small for gestational age. During their stay in maternity and follow up after birth, 18% of the newborns were examined for different reasons; 13% of term and 97% of preterms needed further examination and/or treatment. 72% of preterms and 4% of term newborns were hospitalized. In preterm newborns, early rupture of membranes, hipoglycemia and respiratory distress were most diagnosed apart from LBW and prematurity. Term babies were mostly diagnosed with LBW, respiratory distress, hypoglycemia and congenital anomalies. Early sepsis rate was 0.4% of all births and 5% of those hospitalized. Congenital anomaly rate was 4.7% in all births. 0.44% of all newborns were lost during follow up.
CONCLUSION: Most important indications for hospitalization in both term and preterm newborns were respiratory problems. Early sepsis rate for our unit was 0.4% and 5% for those hospitalized. Rate for congenital anomalies was 4.7%, similar to developed centers.

3.The Clinical Manifestation and Laboratory Finding of Henöch Schönlein Purpura Children which Kidney Involvement
Alev Yavuz Yılmaz, Erkut Öztürk, Neslihan Kıplapınar, Keziban Bulan, Aysel Kıyak, Nuray Aktay Ayaz, Nur Canpolat, Gönül Aydoğan
Pages 115 - 122
AMAÇ: Henöch Schönlein Purpurası (HSP), çocukluk çağında en sık görülen vaskülit sendromlarından biridir. Bu çalışmada amacımız özellikle böbrek tutulumlu hastalar olmak üzere, HSP tanısı almış 69 hastanın klinik ve laboratuar bulguları ile tedavi sonuçlarını geriye yönelik olarak değerlendirmekti.
YÖNTEMLER: HSP nefritli olgularda böbrek tutulum şekli ve şiddetinin klinik ve laboratuvar bulgularıyla araştırıldığı bu retrospektif çalışmada tüm hastalarda hemoglobin, lökosit, trombosit sayıları, gaitada gizli kan, idrar analizi, eritrosit sedimentasyon hızı, serumda C3 düzeyleri ve böbrek biyopsi bulguları hakkındaki bilgiler hasta poliklinik dosyalarından elde edildi. Böbrek tutulum şekli, derecesi, olgulara verilen tedaviler ve olguların son durum bilgileri karşılaştırıldı.
BULGULAR: Olguların 37’si erkek, 32’si kız olup ortalama yaşları 7,9± 2,7 yıldı. HSP nefriti olan olguların tümünde cilt tutulumu gözlenmiş olup bunu %75 ile eklem tutulumu ve %52 ile GİS tutulumu izlemekteydi. HSP nefritli hastalardan %23,2’si izole mikroskobik hematüri, %33,3’ü hematüri ve/veya hafif proteinüri, %10,1’i akut nefritik sendrom, %15,9’u nefrotik sendrom ve %17,4’ü nefritik-nefrotik sendrom ile başvurdu. Bir olguda son dönem böbrek yetmezliği gelişti.
SONUÇ: HSP’ye özgü bir laboratuvar bulgusu görülmemiş ve böbrek hastalığın derecesi ile laboratuvar bulguları arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.. HSP’nin her ne kadar prognozu mükemmel olsa bile KBY gelişme ihtimali olmasından ötürü hastaların yakın izlemi gerekmektedir.
OBJECTIVE: Henoch-Schönlein purpura (HSP) is one of the most common vasculitis syndromes in childhood. In this study, clinical and laboratory features with the results of treatment in 69 children of Henoch-Schönlein purpura with renal involvement, are presented
METHODS: In thıs study;we aimed to show the form and the degree of the kıdney ınvolvement ın HSP cases with laboratory and clinical fındings prospectively.For this aim;in all cases hemoglobin, level leucocyte, platelet,count urine analysis, ESR, serum C3 level and occult blood in stool were analyzed.The degree of kıdney ınvolvement, the treatment ways and the present fındıngs of the cases were compared.
RESULTS: 37 of all cases were male,32 of the cases were female and the average age was 7,9±2,7. In all of the skin involvement were observed which wass followed by the joint involvement with the 75 % and gastrointestinal system involvement with 52 % in the 23,2 % isolated microscopic hematuria, 33,3 % hematuria and/or minimal proteinuri,10,1 % acut nephritic syndrome, 15,9 % nephrotic syndrome and the 17,4 % nephritic-nephrotic syndrome were observed. There was anemia in 19 of the cases, leukocytosis in 28 of the cases and elevated sedimentation rate in 43 of the cases. One of the patients progressed to end stage renal failure.
CONCLUSION: There was no specific laboratory finding belong to HSP and also was no meaningful correlation between the degree of the kidney involvement and the laboratory fındings.



4.Analysıs Of Ovarıan Tumor Patıents Managed In Our Clınıc
Kadir Güzin, Gökhan Göynümer, Fatih Adanacıoğlu, Ayşe Yiğit, Akın Usta, Gazi Yıldız, Erdem Özerden
Pages 132 - 138
AMAÇ: Jinekolojik kanserler içinde en cok ölüm nedeni olan over tümörlerinde prognozu evre ve grade yanında primer cerrahide tümörün maksimum çıkarılması da etkilemektedir.Biz de S.B. Göztepe Eğitim Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği Onkoloji Bölümü olarak 01.09.2001-01.05.2007 tarihleri arasında tedavi ve takipleri yapılan 294 genital neoplazili olgudan 132 (%44.89) over tümörlü olguyu irdeledik.
YÖNTEMLER: Olgulara preoperatif tetkikler;kan biyokimyası,Ca 12-5 düzeyleri, transvajinal ultrasonografi(TVUSG),baryumlu kolon grafisi,intravenöz pyelografi(IVP),manyetik rezonans görüntüleme(MR) yapılarak evrelendirildi.Olgulardan operasyon esnasında dört kadran örnekleme(Endo brush ile Smear),batın yıkama sıvısı alındı.Gerekli operasyonlar yapılıp takibe alındı.Olgulara yapılan operasyonlar, histopatolojik değerledime ve FİGO evrelendirmesine göre sınıflandırıldı.İleri evre olgulara cerrahi tedaviyi takiben kemoterapi planlandı.
BULGULAR: Hastalarımızın ortalama yaşları 48.1 (18-75),ortalama gravida 6.1 (0-20) ortalama Ca12-5 düzeyleri 235 (3.5 -749) U/ml idi.Over tümörü şüphesiyle operasyona aldığımız 132 olgularımızdan 72 sinde (%63.63) debulking +TAH +BSO + omentektomi+appendektomi,12 olgumuza (%9.09) kitle ekstirpasyonu+TAH+BSO,24 olgumuzu (%18.18) laparatomi+periton ve omentum biopsisi, 12 olgumuza (%9.09) ooferektomi /wedge rezeksiyonu yapıldı.
SONUÇ: Kliniğimizde operasyona alınan genital neoplazi olgularında birinci sırayı %44.89 ile over tümörleri almaktadır.En sık görülen epitelyal kaynaklı over tümörü seröz kistadenokarsinom literatürle uyumlu bulunmuştur.Olgularda periton tutulumu arttıkça Ca 12-5 düzeyinin arttığı görülmüştür.
OBJECTIVE: Ovarian cancer is the most fatal gynecologic cancer, and prognosis of it is not only dependent upon the stage and histologic grade but also on the removal of the tumoral bulk maximally. At the Gynecologic Oncology Department of Ministry of Health Goztepe Educational Hospital, 01.09.2001-01.05.2007 we had 294 genital neoplasia patients, 132 (%44.89) of whom were with ovarian cancer, an treatment and follow-up of these ovarian cancer patients were evaluated.
METHODS: All patients had necessary preoperative laboratory examinations such as CBC, blood biochemistry, Ca-125 etc.,and preoperative staging is done by physical examination, chest x-ray, barium enema, IVP, transvaginal ultrasonography and MRI as necessary. Cytologic examination of ascites or peritoneal washings and biopsy from 4 quadrants and necessary surgery were performed on every patient. Patients were classified according to operations performed, histopathologic findings and FIGO staging system. Adjuvant chemotherapy were administered as necessary.
RESULTS: Patients mean age was 48.1 (range 18-75), mean gravidity was 6.1 (0-20), mean Ca-125 value was 235 (3.5 -749) U/ML. Of 132 patients, 72 (% 63.63) had debulking + TAH + BSO + omentectomy + appendectomy, 12 (%9.09) had extirpation of the mass + TAH + BSO, 24 (%18.18) had laparotomy + peritoneal and omental biopsy and 12(%9.09) had oophorectomy + wedge resection.
CONCLUSION: Ovarian cancer had the first place with a % 44.89 prevalence among all genital neoplasia cases. Serous adenocarcinoma was the most common histologic type in our series in accordance with the literature. We observed that as Ca 125 increased, the peritoneal involvement had also increased.