E-ISSN: 2822-6771
Volume : 6 Issue : 1 Year : 2024
Quick Search
COMPREHENSIVE MEDICINE - : 6 (1)
Volume: 6  Issue: 1 - 2014
LETTER TO THE EDITOR
1.Treatment Modalities of Cesarean Scar Pregnancy
Ahmet Şahbaz, İbrahim Polat, Ali İsmet Tekirdağ
Page I

RESEARCH ARTICLE
2.IVF Pregnancies is Associated with Increased Risk for Preeclampsia
Atınç Özer, Erbil Karaman, Yasemin Karaman, Cihan İnan, Hasan Talay
doi: 10.5222/IKSST.2014.001  Pages 1 - 5
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı yardımcı üreme teknikleri(İUİ, İVF ve ovulasyon indüksiyonu) ile oluşmuş gebeliklerde preeklampsi gelişme riskini belirlemektir.
YÖNTEMLER: Çalışmaya populasyon tabanlı retrospektif bir çalışma olarak, 2006-2010 yılları arasında hastanemiz kadın hastalıkları ve doğum kliniğine başvurmuş ve doğumu hastanemizde gerçekleşmiş 24 hafta ve üzeri gebelikler dahil edildi. Vaka grubunda yardımcı üreme teknikleri ile gebe kalmış 120 gebe ile kontrol grubunda normal yollardan gebe kalmış 480 gebe karşılaştırıldı. Anne yaşı, parite, çoğulluk ve gebelikte sigara kullanımı gibi parametreler kontrol grubu ile eşleştirildi. İntrauterin inseminasyon(İUİ), in vitro fertilizasyon(İVF) ve ovulasyon indüksiyonu ile ilişkili preeklampsi riski kontrol grupları ile karşılaştırılarak logistik regresyon analizi ile değerlendirildi.
BULGULAR: İn vitro fertilizasyon gebelikleri preeklampsi açısından artmış risk ile ilişkiliyken (OR = 3,91, 95% CI: 1.34, 11.36), intrauterin inseminasyon (OR = 0.74, 95% CI: 0.07, 7.41) ve ovulasyon indüksiyonuyla (OR = 0.74, 95% CI: 0.14, 3.81) gebe kalmışlarda preeklampsi gelişimi açısından anlamlı bir risk artışı izlenmedi.
SONUÇ: İVF ile oluşmuş gebeliklerde preeklampsi insidansı yüksektir, fakat intrauterin inseminasyon ve ovulasyon indüksiyonuyla anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.
OBJECTIVE: The purpose of this study is to assess the association of intrauterine insemination, in vitro fertilization(IVF) and ovulation induction with the risk of preeclampsia.
METHODS: A population based retrospective cohort study, pregnancies conceived by assisted reproductive technology referred to our hospital obstetric and gynecology department and after 24 weeks who had birth between 2006-2010 years were included to the study. 120 exposure subjects and 480 controls were randomly matched by maternal age, parity, plurality and smoking during pregnancy. The risk of preeclampsia associated with intrauterin insemination(IUI), in vitro fertilization(IVF) and ovulation induction has been evaluated using logistic regression analysis.
RESULTS: İn vitro fertilization was associated with an increased risk for preeclampsia(OR = 3,91, 95% CI: 1.34, 11.36), whereas intrauterine insemination (OR = 0.74, 95% CI: 0.07, 7.41)and ovulation induction (OR = 0.74, 95% CI: 0.14, 3.81) was not associated with the risk for preeclampsia.
CONCLUSION: There was a higher incidence of preeclampsia among pregnancies conceived by IVF, but no significant association was found in intrauterine insemination and ovulation induction.

3.Analysis of 147 Total Laparoscopic Hysterectomy Cases Performed in Our Clinic
Tolga Karacan, Taner Abdullah Usta, Murat Mehmet Naki, Aysel Çalık, Alper Tosun, Erhan Okuyan
doi: 10.5222/IKSST.2014.006  Pages 6 - 13
AMAÇ: Çalışma, çeşitli endikasyonlar nedeni ile total laparoskopik histerektomi (TLH) yapılan 147 hastanın sonuçlarını retrospektif olarak değerlendirmek amacı ile yapıldı.
YÖNTEMLER: Aralık 2010 ve Aralık 2012 arasında benign ve malign endikasyonlar nedeniyle yapılan 147 total laparoskopik histerektomi vakası çalışmaya dahil edildi. Total laparoskopik histerektomiye giden hastaların demografik özellikleri, histerektomi endikasyonları, uterus ağırlıkları, intraoperatif ve postoperatif komplikasyonları, operasyon süresi, hastanede kalış süresi ve kan kaybı retrospektif olarak değerlendirildi. Komplikasyonlar literatüre uygun olarak major komplikasyonlar, minor komplikasyonlar ve total komplikasyonlar olarak sınıflandırıldı.
BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 147 hastanın yaş ortalaması 51.3±7.9 (33-75), parite ortalaması 3.4±2.0 (0-11), uterus ağırlığı ortalaması 167.4±97.4 gr (83-735 gr), operasyon süresi ortalaması 127.4±53.8 dk (40-251 dk), hastanede ortalama yatış süresi 3.2 ±1.4 gün (2-9 gün) ve BMI (kg/m2) ortalamaları 29.1±5.1 kg/m2 idi. Toplam komplikasyon oranı % 8.1 (12/147) olarak gerçekleşti. Major komplikasyon % 5.4, minor komplikasyon oranı ise % 2.7 olarak saptandı.
SONUÇ: Laparoskopik histerektomi, benign ve malign jinekolojik durumların yönetimi için iyi dizayn edilmiş bir cerrahi prosedür olmasına rağmen yetersiz ekipman ve eğitimli personel eksikliği nedeniyle hala yaygın olarak yapılamamaktadır. Total laparoskopik histerektomi yeterli eğitimin ardından hastalar için birçok açıdan güvenli ve etkin olarak görünmektedir.
OBJECTIVE: The aim of this study was to evalute the results of our experience of 147 cases who underwent Total Laparoscopic Hysterectomy (TLH) operations.
METHODS: During the study period, total of 147 Total Laparoscopic Hysterectomy operations were performed for both benign as well as malignant indication between December 2010 to December 2012. Demographic characteristics, indications of hysterectomy, uterine weight, intraoperative and postoperative complications, duration of the operation, length of hospital stay, blood loss of patients who underwent Total Laparoscopic Hysterectomy operations were retrospectively evaluated. Complications were classified as major complications, minor complications, and total complications according to the literature
RESULTS: The mean age of patients was 51.3±7.9 (33-75) years old, the mean parity 3.4±2.0 (0-11), the mean of uterine weights were 167.4±97.4 g (83-735 g), the mean operation time was 127.4±53.8 min (40-251 min), the mean hospital stay was 3.2 ±1.4 days (2-9 days) and BMI (kg/m2) values were 29.1±5.1 kg/m2. Overall complications rate were 8.1 % (12/147) in patients. Major complications rate were 5.4 % and minor complications rate were 2.7 %.
CONCLUSION: Although laparoscopic hysterectomy is a well-establish surgical procedure for the management of benign and malign gynecological conditions, it is not still performed widely enough because of insufficient technical equipment and lack of well-trained staff. Total laparoscopic hysterectomy after adequate training seems to be safe and effective procedure for patients.

4.Is Preoperative D&C Adequate for the Determination of Endometrial Pathologies
Tolga Karacan, Taner Abdullah Usta, Hüseyin Dayan, Murat Mehmet Naki
doi: 10.5222/IKSST.2014.014  Pages 14 - 19
AMAÇ: Benign ve malign endikasyon nedeniyle histerektomi planlanan hastalarda, histerektomi öncesi yapılan dilatasyon ve küretaj ( D&C ) biyopsi sonuçları ile histerektomi materyalinin biyopsi sonuçlarını karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEMLER: Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde Aralık 2011 ve Aralık 2012 yılları arasında benign ve malign nedenler ile histerektomi yapılan 144 hastanın preoperatif D&C ve histerektomi spesmenlerinin histopatoloji sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: 144 hastaya yapılan endometrial örneklemenin 16 ( % 11.1 ) tanesinin patoloji raporu yetersiz olarak rapor edildi. D&C intrauterin lezyonları özellikle endometrial polipleri ( % 73.9 ) belirlemekte başarısız oldu. Malign patoloji ( endometrial adenokarsinom ve diğerleri ), küretaj materyalinde 3 ( % 2 ) olguda ve histerektomi materyalinde 11 ( % 7.6 ) olguda saptandı. D&C’da 3 hastada rapor edilen malignitelerin hepsi endometrial adenokarsinomdu. Histerektomi piyeslerinin sonucunda rapor edilen 11 olgudaki malign patolojiler; 8 hastada endometrial adenokarsinom, 2 hastada leiomyosarkom ve 1 hastada endometrial stromal sarkom olarak saptandı. Histerektomi materyallerinde sarkom tanısı koyulan hastaların hiçbiri D&C yakalanamadı. Malign patolojiler için ise D&C sensivitesi % 27.2, spesifitesi % 100, pozitif prediktif değeri % 100, negatif prediktif değeri % 94.5 ve testin doğruluğu ise % 94.6 idi.
SONUÇ: Endometrial malign patolojiler için körlemesine alınan endometrial biyopsinin güvenilirliği azdır. Ayrıca histerektomi öncesi D&C, intrauterin fokal patolojilerin tanısında yetersiz kalmaktadır.
OBJECTIVE: The aim of this study was to investigate the necessity of preoperative endometrial sampling for hysterectomies with benign as well as malignant indications.
METHODS: The records of 144 patients on whom hysterectomy for benign indications as well as malignant indications were performed in Department of Obstetrics and Gynecology, Bagcilar Training and Research Hospital between December 2011 and December 2012 were evaluated retrospectively. Preoperative D&C and postoperative endometrial pathology results were compared.
RESULTS: The diagnosis at D&C was ‘ insufficient tissue’ for 16 ( 11.1 %) patients.. D&C failed to detect intrauterine disorders especially endometrial polyps ( 73.9 %) in premenopausal and postmenopausal women. Malignant pathologies were determined at curettage material in 3 ( 2 %) cases and hysterectomy specimen in 11 ( 7.6 % ) cases. The malignancies were determined in three patients was endometrial adenocarcinoma at D&C. Hysterectomy in 11 patients was reported as a result of malignant pathologies; endometrial adenocarsinoma in 8 cases, leiomyosarcoma in 2 cases and endometrial stromal sarcoma in 1 case. D&C failed to detect uterine sarcoma. Sensitivity ( 27.2 % ), specificity ( 100 % ), positive ( 100 % ) and negative ( 94.5 %) predictive values, and accuracy ( 94.6 % ) were observed for all malignant endometrial pathologies obtained at dilatation and curettage.
CONCLUSION: Endometrial biopsy is clearly less reliable for endometrial malignant pathology. Furthermore preoperative D&C is an inadequate diagnostic tool for uterine focal lesions.

5.The Importance of Clinical, Radiologic and Laboratory Parameters in the Diagnosis of Ovarian Torsion: Retrospective Study
Salih Burçin Kavak, Ebru Kavak, Bülent Kurkut, Raşit İlhan, Melike Başpınar
doi: 10.5222/IKSST.2014.020  Pages 20 - 22
AMAÇ: Over torsiyonu tanısında klinik, radyolojik ve laboratuvar parametrelerinin değerlendirilmesi.
YÖNTEMLER: Bu çalışma Aralık 2011 ile Aralık 2012 yılları arasında Fırat Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nde over torsiyonu nedeniyle opere edilen hastaların dosyalarının incelenmesiyle gerçekleştirildi. Over torsiyonu nedeniyle cerrahi uygulanan hastaların yaş, gebelik ve doğum sayıları ile over torsiyonunu destekleyen ultrasonografik parametreler (over boyutu, over kisti varlığı, periferik dizilimli foliküller, doppler ultrasonografide vasküler akım varlığı, girdap işareti, pelvik bölgede serbest sıvı varlığı) ve laboratuvar parametreleri (hemoglobin, hematokrit, platelet ve beyaz küre sayıları) incelendi. Preoperatif bulantı, kusma, hassasiyet, defans ve rebound varlığı gibi semptom ve bulgular kayıt altına alındı. Verilerin istatistiksel değerlendirmesinde tanımlayıcı istatistik kullanıldı.
BULGULAR: Çalışma kapsamında 15 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Ortalama yaş (yıl) 22,7±8,8, gebelik sayısı (adet) 0,92±1,4, beyaz küre sayısı 11000±2800 (/L), hemoglobin 11,8±1,8 (gr/dL) ve hematokrit değeri 35,8±4,3 (%) olarak tespit edildi. Over torsiyonu bulunan olgularda hassasiyet (%80), ultrasonografide büyümüş over (%80), over kisti ve eşlik eden serbest sıvı (%73,3), renkli dopplerde akım kaybı (%60) ve girdap işareti varlığı (%60) tespit edildi. Bu veriler, olguların diğer belirti ve bulgularıyla birleştirildiğinde tanısal doğruluk oranı %86,6 (n: 13) olarak bulunmuştur.
SONUÇ: Over torsiyonu tanısı için klinik, laboratuvar ve ultrasonografik parametreler kombine edilerek tanı ve tedavideki gecikmeler önlenebilir.
OBJECTIVE: To examine the clinical, radiological and laboratory parameters in diagnosis of ovarian torsion.
METHODS: This retrospective study is carried out by examining the records of patients operated at Fırat University, Obstetric and Gynecology Clinic between December 2011 and December 2012. Age, number of gravidy, parity and ultrasonographic findings (such as ovarian size, presence of ovarian cysts, peripheral follicles, vascular flow on doppler ultrasound, whirlpool sign, free fluid in the pelvic region) and laboratory parameters (such as hemoglobin, hematocrit, platelet and white blood cell count) supporting ovarian torsion were investigated. Also preoperative signs and symptoms such as nausea, vomitting, abdominal tenderness, defance, rebound were obtained from the patient records.
RESULTS: In this study, 15 patients were examined retrospectively. Mean age(year) of the patients was 22,7±8,8, mean number of gravidy was 0,92±1,4, mean of WBC was 11000±2800 (/L), mean of hemoglobin and hematocrit values were 11,8±1,8 (gr/dl) and 35,8±4,3 (%) respectively. Abdominal tenderness and enlargement of ovarian (>4 cm) were present in 80% of patients and accompanying ovarian cysts and fluid in pelvis in 73% of cases. Additionally, in 60% of patients loss of blood flow on doppler examination was detected and in 60% of patients whirlpool sign was observed. By combining these findings to other signs and symptoms of ovarian torsion, it can be detected in 86.6% (n: 13) of cases.
CONCLUSION: In cases of ovarian torsion clinical, laboratory and ultrasonographic parameters must be combined to make the diagnosis as soon as possible.

6.The Effect on Mortality and Morbidity of Neonatal Transport in Preterm Babies
Sultan Kavuncuoğlu, Nurten Bayram, Erkut Öztürk, Esin Yıldız Aldemir, Ayşe Sibel Özbek
doi: 10.5222/IKSST.2014.023  Pages 23 - 29
AMAÇ: Neonatal transportun riskli preterm bebeklerin morbidite ve mortalitesi üzerine olan etkisini prospektif olarak araştırmaktı.
YÖNTEMLER: : Mayıs – Aralık 2005 tarihleri arasında hastanemize ilk 7 günde başka bir merkezden nakledilen 37 gebelik haftasından küçük pretermler ile hastanemizde doğan benzer gebelik haftası ve doğum ağırlıklı pretermler çeşitli parametreler açısından karşılaştırıldı. Bu parametreler; maternal ve perinatal risk faktörleri, akut postnatal sorunlar ve neonatal dönem morbiditeleri ve mortalite oranları idi.

BULGULAR: Transport edilen (çalışma grubu) Grup l, Hastanemizde doğan pretermler ( kontrol grubu) Grup ll olarak sınıflandırıldı. Her iki grup (27-37 gebelik haftası) peritanal, maternal risk faktörleri yönünden benzer özellikteydi. Gruplar arasındaki anne yaşı, doğum şekli, cinsiyet, doğum ağırlığı ve gebelik haftası benzerdi. Akut postnatal sorunlardan hipotermi, hipoglisemi ve asidoz Grup l’de anlamlı yüksekti. İzlem sırasında saptanan morbiditelerden; sepsis ve germinal matriks intraventiküler kanama (GMİVK) Grup l’de anlamlı yüksek bulunurken diğer neonatal morbiditeler bakımından gruplar arasında fark bulunmadı. Grup l’deki pretermlerde oksijen tedavi süresi ve hastanede yatış süresi uzundu ve mortalite yüksekti (p<0.05).
SONUÇ: Bu çalışma neonatal transportun; riskli pretermlerde, morbidite ve mortaliteyi artırdığını ortaya koymuştur.
OBJECTIVE: To investigate the effects of neonatal transportation of high risk preterm infants on morbidity prospectively
METHODS: Preterm infants between 24-37 gestational weeks younger than 7 days of age who were transported to Bakırköy Maternity and Children’s Hospital between May-December 2005 were our study group (Group l). The control group (Group ll) was included the same birth weight and gestational weeks preterms who were born in our hospital in the same period. Each group contained 50 preterm infants. The two groups were compared between maternal and perinatal risk factors, acute postnatal problems, neonatal morbidity and mortality rates. This study is a prospective nonrandomized controled study.
RESULTS: Demographic data of maternal age, delivery mode, gender, birth weight and gestational weeks were similar between the groups. Both acute problems such as hypothermia, hypoglycemia, acidosis and morbidities developed during follow up such as sepsis and intraventricular hemorrhages of the germinal matrix (GM-IVH) were significantly higher in Group l than Group ll (p<0,05). There was no difference between the groups in term of other neonatal morbidities such as respiratory distress syndrome (RDS), retinopathy of prematurity (ROP), necrotizing enterocholitis (NEC), bronchopulmonary displasia (BPD) and hyperbilirubinemia. The length of oxygen therapy and hospital stay were longer and mortality was higher in Group l than Group ll (p<0,05).
CONCLUSION: This study demonstrates that neonatal transportation increases the morbidity and mortality rates in high risk preterm infants.

7.The Effect of Mode of Delivery on The Clinical Course of Very Low Birth Weight Infants
Özge Serçe, Derya Benzer, Tuğba Gürsoy, Fahri Ovalı, Güner Karatekin
doi: 10.5222/IKSST.2014.030  Pages 30 - 36
AMAÇ: Çok düşük doğum ağırlıklı (ÇDDA) yenidoğanlarda doğum şeklinin sağ kalım üzerindeki etkisiyle ilgili sonuçlar çelişkilidir. Bu çalışmada sezaryen veya vajinal yolla doğan ÇDDA olgular yatış boyunca gözlenen morbiditeler ve ölüm açısından kıyaslandı.
YÖNTEMLER: Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine 2 yıl boyunca yatırılan doğum ağırlığı 1500 gramın ve 326 gebelik haftasının (GH) altındaki yenidoğanların dosyaları geriye dönük olarak tarandı. Doğum şeklinin 221-240, 241-260, 261-280, 281-326 GH’a ait alt grupların klinik seyri üzerine etkisi ikili lojistik regresyon analizi ile değerlendirildi.
BULGULAR: Toplam 619 olgu içinden 483’ü (%78) sezaryen ile doğmuş ve 198’i (%31.8) kaybedilmişti. Tüm olgular incelendiğinde sezaryen ile doğum diğer faktörlerden bağımsız olarak 326 GH altındaki tüm olgular (OR=0.25, %95 GA=0.15-0.41; p< 0.001) ve 281-326 GH alt grubunda (OR=0.32 %95 GA=0.21-0.53, p<0.001) ölümü; ayrıca 326 GH altındaki bebekler için solunum distres sendromu (OR=0.44, %95 GA= 0.28-0.68; p<0.001), pnömotoraks (OR=0.36, %95 GA=0.16-0.78; p=0.07) ve intraventriküler kanamayı (OR=0.60, %95 GA=0.38-0.96; p=0.032) azaltıcı faktör olarak belirlendi.
SONUÇ: Sezaryen ile doğum ÇDDA bebeklerde sağ kalımı olumlu etkilemektedir. Ancak ileriye dönük çalışmalarla bu sonuç doğrulanana dek, doğumun hangi yöntemle yapılacağı kararı sezaryen ile doğumun yenidoğan için olası olumlu etkisi de göz önüne alınarak obstetrik nedenlerle verilmelidir.

OBJECTIVE: The efficacy of mode of delivery on poor outcome in premature infants is contraversial. The objective was to compare the mortality and morbidity rates during hospitalization for infants delivered via caesarean section (C/S) versus vaginal delivery.
METHODS: A retrospective study was carried out for the infants who born less than 1500 g and ≤ 32 weeks of gestation (GW) at Zeynep Kamil Maternity and Children’s Education and Training Hospital during 2 years period. The efficacy of mode of delivery on the clinical course of 221-240, 241-260, 261-280, 281-326 GW’s groups was analysed with logistic regresion analysis.
RESULTS: Six hundred nineteen infants were included of which 483 (78%) were delivered by C/S, and 198 (31.8%) were died. C/S was associated with independently reduced mortality for infants delivered before 326 GW (OR=0.25, 95% CI=0.15-0.41, p<0.001), and between 281-326 GW subgroup (OR=0.32 95% CI=0.21-0.53, p<0.001), and morbidities such as respiratory distress syndrome (OR=0.44, 95% CI= 0.28-0.68; p<0.001), pneumothorax (OR=0.36, 95% CI=0.16-0.78; p=0.07), and intraventricular hemorrhage (OR=0.60, 95% CI=0.38-0.96; p=0.032) for infants delivered before 326 GW.
CONCLUSION: C/S positively influences survival of VLBW infants. However, until prospective trials have verified this result, the decision of mode of delivery should be given by obstetric reasons, also taking into consideration the possible positive impact of C/S on neonates.

8.A Comparison Of Laparoscopic Versus Open Appendectomy For Acute Appendicitis in Children
Emre Divarcı, Fahrettin Kılıç, Murat Kanğın
doi: 10.5222/IKSST.2014.037  Pages 37 - 40
AMAÇ: Çocuklarda laparoskopik apendektomi giderek daha sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışmada akut apandisit tedavisinde laparoskopik ve açık apendektominin etkinliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Akut apandisit tanısıyla tedavi edilen hastaların kayıtları geriye dönük olarak incelenmiştir. Hastalar laparoskopik apendektomi (LA) ve açık apendektomi (AA) olarak iki gruba ayrılmıştır. Yaş, cinsiyet, operasyon süresi, postoperatif beslenmeye başlama zamanı, hastanede yatış süresi, intraoperatif ve postoperatif komplikasyonlar gözden geçirilmiştir.
BULGULAR: Kliniğimizde Nisan 2011- Haziran 2012 tarihleri arasında akut apandisit tanısıyla 52 hastaya (36 E, 16 K) cerrahi tedavi uygulanmıştır. Yaş ortalaması 10± 3, 8 yıldır ( 2- 17y). Hastaların 30’ una laparoskopik, 22’ sine açık apendektomi uygulanmıştır. Laparoskopik başlanan 31 hastanın 30’unda işlem laparoskopik olarak sonlandırılmıştır. Ortalama ameliyat süresi LA grubunda 43±11 dakika, AA grubunda 41± 22 dakika saptanmıştır (p>0, 05). Ameliyat sonrası beslenmeye başlama zamanı LA grubunda ortalama 1 gün, AA grubunda 1,2 gündür (p>0, 05). Hastanede yatış süresi LA grubunda 2, 4± 0, 5 gün, AA grubunda 3± 1 gün saptanmıştır (p>0, 05). Ameliyat sırasında gelişen komplikasyon olarak bir hastada laparoskopi sırasında endoskopik aletin ucunun kırılıp batına düşmesi sebebiyle açığa geçilmesi gerekmiştir. Ameliyat sonrası komplikasyon olarak LA grubunda bir hastada intra- abdominal apse ve bir hastada yara yeri enfeksiyonu gözlenmiştir. AA grubunda postoperatif komplikasyonla karşılaşılmamıştır. Her iki grupta da ameliyat sonrası intestinal yapışıklık ve insizyonel herni gözlenmemiştir. Ameliyat sonrası ortalama takip süresi 7± 3, 4 aydır (1- 14 ay).Hiç bir hastada mortalite izlenmemiştir.
SONUÇ: Laparoskopik apendektomi kliniğimiz gibi yeni kurulan merkezlerde dahi yeterli donanım sağlandıktan sonra başarı ile uygulanabilmektedir. Çalışmamızda operasyon süresi, postoperatif beslenme ve hastanede yatış süresi açısından laparoskopik ve açık apendektomi grupları arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır. Bunda son yıllarda açık apendektomi sonrası daha erken beslemeye başlamanın tercih edilmesinin etkili olduğu düşünülmüştür. Cerrahi başarı açısından fark olmayan her iki teknik arasında daha az postoperatif ağrı daha kısa normal aktiviteye dönüş süresi ve daha iyi kozmetik sonuçlar nedeniyle laparoskopik apendektomi öncelikle tercih edilebilir.
OBJECTIVE: Laparoscopic appendectomy is preferred more frequently in recent years. We aimed to compare the efficiency of laparoscopic and open appendectomy for acute appendicitis.
METHODS: Retrospective analysis of children operated for acute appendicitis was performed. Patients were divided into two groups as laparoscopic appendectomy (LA) and open appendectomy (OA). Data including age, sex, operation duration, postoperative feeding day, length of hospitalization and complications were reviewed.
RESULTS: 52 children were treated in our clinic between April 2011- June 2012. There were 36 boys and 16 girls, and mean age was 10±3. 8 years ( 2- 17 years). Laparoscopic appendectomy was performed in 30 patients and open appendectomy in 22 patients. 30 of 31 laparoscopic interventions were accomplished ultimately. Mean operation time was 43± 11 minutes in LA group and 41± 22 minutes in OA group (p>0, 05). Postoperative beginning of oral intake was 1 day in LA group and 1. 2 day in OA group (p>0, 05). Length of hospitalization was 2. 4± 0. 5 days in LA group and 3± 1 days in OA group (p>0, 05). One intraoperative complication was seen as a broken endoscopic instrument while laparoscopy. One intraabdominal abscess and one incisional infection was seen in LA group as postoperative complication. No postoperative complication was seen in AA group. Mean postoperative follow-up was 7± 3. 4 months (1- 14 months) and no mortality is seen.
CONCLUSION: If endoscopic equipments are provided, laparoscopic appendectomy can be performed successfully even like our clinic as a new center. In our study, no statistical differences were determined at operation time, postoperative feeding day and length of hospitalization in both groups. It can be caused by admission of early feeding and discharge strategies in recent years. Laparoscopic appendectomy should be preferred primarily for acute appendicitis in children because of low postoperative pain and good cosmesis.

CASE REPORT
9.Conjoined Twins: A Case Report
Dilek Kahvecioğlu, Serdar Alan, Duran Yıldız, Ufuk Çakır, Ömer Erdeve, Begüm Atasay, Saadet Arsan
doi: 10.5222/IKSST.2014.041  Pages 41 - 43
Yapışık ikizlik 1/50000 – 1/100000 sıklıkta görülen ağır morbidite ve mortaliteyle seyreden çok nadir bir anomalidir. En erken intrauterin 12. haftada yapılan antenatal ultrason (USG) ile tanı konulabilir. Postpartum yaşanacak riskler konusunda aileler bilgilendirilmeli ayrılma şansı olan infantların yaşam şansının artırılması için 3. basamak merkezlerde doğumun gerçekleştirilmesi önemlidir. Burada kliniğimizde torakoomfalofagus nedeniyle izlediğimiz yapışık ikiz olgusu literatür eşliğinde gözden geçirilecektir.
Conjoined twins is a rare and highly mortal anomaly with an incidence of one per 50.000 to 100.000 gestations. The diagnosis of conjoined twins can be done as early as 12 weeks gestation on prenatal ultrasonography. Families should be informed about the possible pospartum risks. In order to increase the chance of survival, it is adviced to perform delivery in an advanced tertiary care center. Here, we report a case of conjoined twins with toracoomfalofagus and try to review the literature.

10.Perinatal Varicella Infection in the Light of the Literature: A Case Report
Simla Okumuşoğlu Karaca, Zahide Küçük, Ayten Gilanlıoğlu, Yusuf Ergün
doi: 10.5222/IKSST.2014.044  Pages 44 - 48
Amaç: Suçiçeği enfeksiyonu varisella zoster virüsünün neden olduğu, spesifik veziküler lezyonlarla seyreden viral bir hastalıktır. Gebelikte ortaya çıktığında maternal varisella pnömonisi, konjenital varisella sendromu, %30 mortalite ile seyredebilen neonatal varisella enfeksiyonu riski nedeniyle önemlidir. Antiviral tedavi ve varisella immünglobulini (VZIG) ile morbidite ve mortalite oranlarında belirgin azalma kaydedilmiştir. Burada doğumundan 3 gün önce aktif varisella enfeksiyonu geçiren olgu literatür eşliğinde sunulmuştur. Olgu Sunumu: 24 yaşında 39 hafta gebeliği olan hasta bebek hareketlerinde azalma şikayetiyle kliniğimize yatırıldı. Muayenede hastanın vücudunda kaşıntılı, veziküler lezyonlar izlendi. Karakteristik lezyonlar nedeniyle suçiçeği tanısı konularak asiklovir 5x800 mg başlandı. Takibinin 3. gününde amniyotik membranı spontan açılan ve koyu mekonyumlu izlenen, NST’ de variabilite kaybı olan hasta fetal distres tanısıyla sezeryana alındı. Yenidoğan, yoğun bakım ünitesine alınarak medikal tedaviye başlandı ve 30 günlük doğum sonrası takipte anormal bulgu izlenmedi. Postoperatif dönemde antiviral tedavisi devam eden ve suçiçeği pnömonisi izlenmeyen hasta taburcu edildi. Çıkarımlar: 20. gebelik haftası öncesi, doğumdan 5 gün önce veya 2 gün sonraki dönemlerde geçirilen vzv enfeksiyonu, komplikasyon ihtimalini arttırmaktadır. Enfekte gebelere; antiviral tedavi (asiklovir, valasiklovir) başlanarak özellikle ateş ve pnömoni açısından sık takip edilmeli, gerekli izolasyon önlemleri alınmalı, yenidoğana asiklovir başlanarak, ilk 96 saat içerisinde VZIG yapılmalıdır. VZIG temin edilemezse IVIG tedavisi başlanabilir.
Aim: Chickenpox (caused by varicella zoster virus-vzv) is a viral infection, represents fever and specific vesicular skin lesions. Vzv during pregnancy is very important due to possibility of maternal varicella pnomonia, congenital varicella syndrome or neonatal varicella infection with 30% mortality risk. Antiviral drugs and varicella immunglobulin therapy (VZIG) reported to be effective in decreasing morbidity and mortality rates. This article discusses monitorisation and treatment of vzv infection in a patient diagnosed 3 days before birth with assisting literature.

Case: 24-year-old woman with 39 weeks pregnancy applied to clinic complaning of decreased fetal movements. Itchy, vesicular lesions on her body revealed during examination. Diagnosed as chickenpox infection by the classical lesions, acylovir 5x800 mg has given. On the third day of her follow-up amniotic membrane riped spontaniosly and meconium evaluated. Diagnosed as fetal distress due to loss of variability at nonstress test and C section performed. Medical therapy started to newborn at ICU. After 30 days follow up no abnormal findings occured. Medication of mother continued at postpartum period. She didn’t show any sign of varicella pneumonia and dismissed.

Discussion: Vzv infection which occures prior to 20 weeks of pregnancy,5 days before or 2 days after birth can increase the complication possibility. Infected pregnant women should be therated with medical therapy (acylovir, valacylovir), monitored frequently for high body temperature and pneumonia, isolated if necessary. After acylovir therapy admission, VZIG should given in 96 hours to newborn. In the absence of VZIG, IVIG treatment could began.

11.The Management of Cornual Ectopic Pregnancy: Two Case Reports
Erbil Karaman, Bekir Gülaç, Yasemin Karaman, Derya Uyan Hendem, Ağahan Han
doi: 10.5222/IKSST.2014.049  Pages 49 - 53
Kornual ektopik gebelik, ektopik gebeliklerin %2-4’ünü oluşturan ve %5’e varan maternal mortalite ile seyreden nadir bir durumdur. Erken tanı ve uygun tedavi şekli bu hastalarda hem hayat kurtarıcı hem de fertiliteyi koruyucu olabilmektedir. Ultrason ile intrauterin gebelik olarak yanlış tanı konulabilecek nadir bir ektopik gebelik formudur. Burada iki kornual ektopik gebelik olgusu sunulmuştur.Olgu 1: 32 yaşında Gravida 3, Parite 2, Abortus 0 olan hastaya ultrasonografi ile önce hatalı olarak intrauterin gebelik tanısı konulmuş ve küretaj yapılmış,sonrasında kornual ektopik gebelik tanısı konulunca Metotreksat ile konservatif olarak tedavi edilmiştir.Olgu 2: 23 yaşında Gravida 3, Parite 1, Küretaj 1 olan hasta hemodinamik olarak stabil olmayan durumda acil kliniğe başvurmuş yapılan muayenede rüptüre kornual ektopik gebelik tanısı konulmuş ve laparotomik kornual rezeksiyon ile cerrahi olarak başarılı şekilde tedavi edilmiştir.Bu iki olgu üzerinden kornual ektopik gebeliğin tanısının konulması, takibi ve iki farklı tedavi seçeneği üzerinde durulmuştur.
Cornual ectopic pregnancy is a rare condition which constitutes 2-4% of all ectopic pregnancy and lead to 5% maternal mortality.Early diagnosis and apropriate treatment settings will be life saving and preserve future fertility.It is a rare form of ectopic pregnancy which can be misdiagnosed by ultrasonography.Here, we report two cornual ectopic pregnancies.Case 1: 32 years old Gravida 3, Parity 2, Abortus 0 patient was misdiagnosed as intrauterin pregnancyby ultrasonography and curretage was applied,afterwards the cornual ectopic pregnancy diagnosis was made and she is treated with methotrexate conservatively.Case 2: 23 years old Gravida 3, Parity 1, Curettage 1 patient was admitted emergencey clinic with unstable hemodynamic condition and the diagnosis of ruptured ectopic pregnancy was made.She was treated with laparotomic cornual resection successfully.Here, the diagnosis, follow up and two different treatment options for cornual ectopic pregnancy emphasized based upon these two cases.

LETTER TO THE EDITOR
12.Letter to The Editör
Aysun Savaş
doi: 10.5222/IKSST.2014.054  Pages 54 - 56
Abstract |Full Text PDF